3 Aralık 2009 Perşembe

açık hava bayramı...

Uzuuunca süredir beklediğimiz Çandar-Avcıoğlu buluşması nihayet gerçekleşti. Bayramdan haftalar önce gerek hava durumu gerekse domuz gribi tahminleri ile planlar yapmaya çalışmıştık. Önce Avcıoğulları Ankara’ya gidiyordu. Sonrasında ise Adana’da havanın 20C ve üzeri seyredecek olması, Çandarların Adana’ya gelmesine sebep oldu.

İyi ki de gelmişler. Saatlerce açık hava koşturan Ela ve Zeynep’in neşesi ve keyfi görülmeye değerdi. Koca bebek babalar ise play station’da saatlerce parmak aşındırdılar.

Bayramın ilk günü öğleden önce, Zeynoş’un “dünyanın en büyük parkı” dediği merkez parka gittik. Park güzel, geniş, rahat olmasına rahattı amma, duyan gelmiş modunda, ve “öteki Adana’nın” egemenliği altındaydı. Neyse ki tatsız bir olay yaşanmadan sadece işin keyfini sürerek atlattık park faslını.





İkinci gün büyük nine ziyaretine gittik ablam ve kızlarla. Dönüşte oto koltuklarında kestiren kızlardan fırsat birer kahve içelim dediysek de, abla kardeş kahve sefamız henüz kahveler yarıya gelmeden ufaklıkların uyanması ile son buldu.

Oradan da ver elini Doyum! 01 Doyum’un yeni yerine ilk kez gittim. Zeynep daha önceden babası ile gittiğinden benden deneyimli idi. Oyun parkının hemen dibine kurdurduğumuz masamız ile neredeyse oturduğumuz yerden çocukları salıncakta sallayabilecek gibiydik. Böylece onlar oyuna doydu, biz de rahat rahat yemeklerin tadını çıkardık. Zeynoş yine az lavaşlı dürümünü (soğanlı ve salatalı) sonuna kadar yiyerek aslında canı istediğinde pekala kendi kendine, peşinde koşturulmadan yemek yiyebildiğini ispatlamış oldu. Normal şartlarda Zeynep’in iki katı hızla ve üç katı miktarda yemek yiyebilen Eloşcuğumun ise Adana mutfağı ile pek arası olmadığını keşfettik.





Doyum’un hızlı servisi, birbirinden lezzetli kebapları, bahçe ve oyun parkının rahatlığı, ortalıkta gezinen güvercin, tavşan ve muhabbet kuşları gayet memnuniyet vericiydi. Daha güzel tarafı ise pırıl pırıl lavabosu ve klozetteki değişebilir hijyenik naylondu. (Henüz tuvalet eğitimini yeni tamamlamış ve sağda solda bu işi nasıl becereceğinizin acemisiyseniz bu gerçekten önemli bir kriter haline dönüşüyor)
Çocukla gidilesi mekanlara derhal ekliyorum 01 Doyum’u!

3. günün sabahında ise Zeynep’in hatırlatması ile kahvaltıda Tahta Masa’daydık. Kızlar yine parkta bol bol oynadılar. Yalandan bir kahvaltı yaptılar. Ama güneş ve temiz hava onlar için çok daha faydalıydı bence. Pek üstelemedik denilebilir. Biz de dönüşümlü olarak onlarla ilgilenip, manzaranın ve çaylarımızın tadını çıkardık.

Açık havada bağımsız koşturma faaliyetleri dışında, Ela ve Zeynep’in birlikteliklerinin çoğu inatlaşma ve oyuncak çekiştirme ile geçti. Ablam ve ben duruma bakıp, bir yaş arayla iki çocuğa sahip anne olmadığımıza şükrettik. İkinci çocuk konusunu tekrar değerlendirip, kıskançlık sendromlarının her ikisi için de kaçınılmaz olduğuna karar verdik.

Her ne kadar sürekli bağrışıp kapışsalar da (ki ben Zeynep’i hiç bu kadar sinirli ve agresif görmemiştim) zaman zaman el ele tutuşup “bize bakın, biz ikiziz” diye de takıldı küçük cadılar. Zaten her gören de birbirlerine benzetiyor kızları. Tekilken o kadar tatlı, sempatik ve pozitifler ki, ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü ağız tadıyla kızamadık. Ben bir ara Eloş’un kötü polisi oldumsa da, pek de etkin olamadım tabii.

Öğleden sonra Çandar’ları yolcu edip yine büyük nine ve kuzenlere ziyarete gittik. Berfin ve Mirkan’la coşan Zeynoş’umun sesi taa parktan eve kadar geliyordu. Minnoş çok koşturdu oynadı, öğle uykusuna da yatamayınca akşam 6-7 gibi arabada uyuklamasıyla sabahı buldu.

Bayramın son günü de anne – baba- Zeynep tahtalı parkta takıldık. Çayımızı yudumlayıp, gazetemizi okurken bizimki de kumda stres atıyordu.

Uzun lafın kısası, neredeyse tüm bayramı muhtelif parklarda geçirdik denilebilir. Adana’da olmanın, sıcacık güneşin, temiz havanın nimetlerinden doyasıya yararlandık.



Bizimkilerin kazasız belasız gidiş dönüşleri ve birlikte geçirdiğimiz güzel zamanları bir kenara koyacak olursak, kuşkusuz bayramın en güzel tarafı her sabah “ anne tatil mi” diye soran kızıma ağzım kulaklarımda evet diyebilmekti.

Hiç yorum yok: