19 Mart 2010 Cuma

Doğumgünün kutlu olsun güzel kızım...

Ayrı geçirdiğimiz üç günün sonunda Pazar günü nihayet kutladık minnoşumun doğumgününü.
Zeynep’in babaannesi yine döktürmüştü, tatlı tuzlu, sarma, salata derken gözlerimiz yuvalarından fırladı. Nitekim cümbür cemaat gelip gidip masadan bir şeyler tırtıkladık.

Her zamanki gibi en çok çocuklar eğlendi. İrem, Duru ve Zeynep üçüz olsalar bu kadar aynı boyda- ende belki olurlar, cıvıl cıvıl, bıcır bıcır oyuncakların ve birlikte olmanın tadını çıkardılar. Koridora astığım paftaları boyayarak, çay pişirip ikram ederek, yapbozlar ve balonlarla oynayarak çok güzel zaman geçirdiler.



Sonra bizim müstakbel damat Caillou yaptı yine yapacağını. Kızlar pastanın Caillou olan kısmını yemek için birbirine düştüler. Sonuç, doğumgünü çocuğu olduğu için istediği bölümü yemeyi hak ettiği düşünülen Zeynep’te kalan kel oğlanı kimse yemedi. (üçte biri elde kalan pastadan alınan ders ile bir dahaki sefere pasta 15 kişilik yaptırılacak)



Ve sıra hediyelere geldi. Halasından gelen gitarı boynuna takıp ayaklı mikrofonun başına geçen Zeynep gözümde Rock yıldızı gibiydi. (Amma velakin bir süre sonra babasının hediyesi kendinden mikrofonlu org ile birden Ümit Besen’e dönüştü)



Scooter’a kavuşuldu, yeni yapbozlar, küçük çamaşır makinesi ve mutfak tezgahı hemen denendi. Kitaplar gözden geçirildi. Müzik aletleri hiç susmadı.



Sevdiklerimizle hepberaber geçen güzel bir günün akşamını Gülay hala ve İlter’in doğumgünü kutlaması ile sonlandırdık. Öğle uykusunu uyumamış olan Zeynep Kuşu, misafirler gidince resmen bayılarak uykuya daldı.

12 Mart 2010, kızım 3 yaşında, bebeklik dönemi bitti ve çocuk oldu...

4 Mart 2010 Perşembe

Küçük Şeyler...

Sonunda kararımızı verdik. Zeynep kuşu yarın sabah itibariyle “Küçük Şeyler”e başlıyor .

Dün okulu gezdik, kurucu ve öğretmenlerle tanıştık. Zeynep sınıf, yemekhane, yatakhane her yeri tek tek inceledi, yoğun rüzgar nedeniyle çıkamadığı bahçede gözü kaldı. En güzeli (son günlerdeki ruh haline kıyasla) rahat ve neşeliydi. Etrafta gördüğü tanıdık oyuncak ve kitaplar onu mutlu etti.

Kurucu Nilay hanımla uzun uzun sohbet ettik. Aynı yaş grubunda (Zeynepten 18 gün küçük) oğlu olması nedeniyle annesel kaygıların, telaşların farkında Nilay hanım. Çocuk ve aile için hayatı kolaylaştırıcı bir yaklaşım tarzı vardı. İlk günler için bir iki saati birlikte geçirmemizi önerdi. Terk edilmişlik hissi yaratmamakmış amaç. Mantıklı gibi. Cuma ve pazartesinin ilk saatlerine izin aldım bile. Öncelikle yarım gün başlayıp, yavaş yavaş süreyi uzatmak hedefimiz. Günlerin de giderek uzadığı bu dönemde sorun olmaz gibi geliyor.

Fiziksel olarak yaşıtlarından biraz gelişkin ve kendini ifade yeteneğinin iyi olması nedeniyle başlangıçta 2006’lı grupla birlikte olacak Zeynep. 2007’liler pek bebek kalır Zeynoş’a göre diyor Nilay hanım. Olmazsa duruma göre ayarlarız artık. Yemek, uyku ve faaliyetlere katılım gibi konularda ısrar edilmeden, bir süre misafir sanatçı olarak bulunacak ortamda. Umarım en kısa zamanda yumuşak bir geçişle atlatırız bu süreci.

Bakalım yarın bize neler getirecek. Heyecanlıyım!

3 Mart 2010 Çarşamba

Anaokulu arıyoruz.

Anaokulu maceramıza başlıyoruz.
Aslında geçtiğimiz sonbahara planladığımız kreş açılımı, domuz giribi mevzusu ve Billur Hanım’ın ilk üç yıl mümkünse evde bakılsın (hazır böyle hastalıksız gidiyorken, kreşte çocuğu hasta edip başınıza iş almayın) ısrarları ile bahara ötelenmişti. (Şimdiye kadar bir amip ve iki öksürük dışında doğru dürüst hastalanmayan kızım bu gidişle antibiyotik ile tanışmadan 3 yaşına erecek gibi.)

İşte o bahar artık geldi ve kreş arayışlarımız tekrar başladı. Öncelikle Duru’nun severek gittiği, öğretmeni ve okul müdürü ile canciğer kuzu sarması olduğu Yağmur Anaokulu ve Zeynep’in kısa süre (3-4 gün) gittiği Güleç Akademi arasında gidip geliyordum. Güleç Akademi’ye birkaç arkadaşımın çocuğu gidiyor ve oldukça memnunlar. (Ama tabii ki memnuniyet ne beklediğinize göre değişken bir kavram.) Geçtiğimiz haftasonu katıldığım montessori seminerinde “Küçük Şeyler” hakkında da pozitif görüşler alınca, orayı da listeye eklemekte fayda gördüm.

Kurucu Nilay Hanım’dan bu akşam için randevumuzu aldım. Erken çıkmayı becerebilirsem okulu görmek, müstakbel öğretmenimizle tanışmak istiyorum. Büyük ihtimalle Zeynep’le birlikte gideriz.

İşin güzel yanı, birkaç gün öncesine kadar kreşe gitmek istemediğini açıkça söyleyen Zeynep Kuşu, iki gündür olaya sıcak bakıyor. Sadece sabahları benim bırakmam ve akşam da bizlerden birinin alması konusunda pazarlık yapıyor. Ama bir süre sonra okula gidip gelme rutini haline gelince, bana servis fikrine de alışır gibi geliyor.

Küçük Şeyler’in annemlere arabayla 5 dk mesafede olması, yılsonu gösterisi gibi anlamsız çabalara girmemeleri, Üstün Dökmen adının verdiği güven ilk etapta gözüme çarpan avantajlar. Şimdilik tek dezavantaj akşam 18, maksimum 18:30da paydos etmeleri ve 16:30’dan sonra servis olmaması. Görüşmeden sonra “tamam işte budur!” diyebilirsem bu sorunu da bir şekilde aşacağımıza eminim.

Önemli olan Zeynebimin mutlu ve huzurlu olması, kendisini ve bizi çok yıpratmadan ortama ve yeni rutinine adapte olabilmesi. Kararımızı verip okula başlayacağı zaman detaylı bir şekilde konuşmalıyım öğretmeni ile. Şu aralar insanları kendine yaklaştırmaması, yabancılar ile iletişime geçmeyi reddetmesi ve hatta bu gibi durumlarda çok sert tepkiler (ağlamak, saklanmak, kaçmak gibi) vermesi, sosyal ortamlarda kendini rahatsız hissediyor olması okulla birlikte ilk çözmemiz gereken sorun. Bu konuda okulun desteğini alabilmek, durumu daha vahim ve travmatik bir hale getirmeden biran önce halledebilmek ne güzel olur.

Bugünki görüşmeden sonra olumlu şeyler yazmayı ve karar verebilmiş olmayı umuyorum.

Fotonot:Fotograflar geçtiğimiz hafta tahtalı parkta çekildi.



2 Mart 2010 Salı

Zeynepten inciler - 6

Akşam iş çıkışı babası tarafından babaanneden alınıp eve gelirken yolda gördüğü dolunaya ithafen:

- Ay bizim evimizi bulmamıza yardımcı olur parlak ve güzel ışığıyla !

Ne diyeyim, romantik kızım benim...