16 Haziran 2009 Salı

yayla kızı...

hafta sonu zeynepciğimi yaylaya bıraktık. mis kokulu temiz hava, dedesi tarafından dikilmiş ve kuzucuğum ile birlikte büyüyecek meyve ağaçlarımız, papatyalar, güller ve akçadağ. önümüzdeki iki ay kim bilir nasıl da keyifli geçecek onun için. ben şimdiden odasına girip çıkamaz oldum özlemden. ama burada eve kapanıp kalmasından, apartman çocuğu olmasındansa ben özlem çekmeye razıyım tabii ki. taptaze peyniri, yumurtası, sütü, dalından kirazı, eriği, koyunu, kuzusu, tavuğuyla yaz sonuna al yanaklı pembe dudaklı bir yayla kızı olarak döner artık zeynepcim.

yaylaya varır varmaz önce geçtiğimiz yıldan kalma birkaç parça oyuncağına saldırdı. kırmızı başlıklı kız kitabını birçok kez okuduk. sonra etrafımızı tanıyalım, dedeyle dalından koparıp kiraz yiyelim, papatyaları inceleyelim derken hemencecik uyum sağladı ortama.

- annecim taşlarla oynamak çok güzel! bile dedi kamyonuna taş toprak doldurmaca oynarken. bir de hafif solmuş bir papatyayı "annecim bakar mısın bu çiçek eskimiş" diye yorumladı.

yanlız sanki ayrılacağımızı hissetmiş gibi kucağımdan, eteğimden inmedi tüm haftasonu. ben de birkaç defa, işe gideceğimizi onun yaylada dede ve babaannesi ile kalıp, birçok güzel şey yapacağını anlattım. Gözde ablası ile oynamak, bahçe sulamak, hayvanları sevmek, dedesi ile köyde gezmek gibi hoşuna gidebilecek şeylerle özendirmeye çalıştım. hiç itiraz etmedi, gitmeyin ya da beraber gidelim bile demedi.

el sallayarak, kucaklaşarak ayrılalım istiyordum ki, çıkış saatimize yakın kucağımda otururken uyuyakaldığı için vedalaşamadan ayrıldık.

uyanınca bir iki mızıldandıysa da ertesi gün tamamen normaline dönmüş bıdığım.
ne diyelim, o mutluysa ben de mutluyum.

ama şimdiden çoook özledim...

Hiç yorum yok: