6 Temmuz 2009 Pazartesi

zeynep kurdu

Kuzucuğum gitti ve yine tadı damağımda kaldı. Denetleme var diye gece 11lerde evde olunca, ilk üç gün öylece heba oldu. Perşembe ve Cuma ise akşam altıyı sektirmedim. Perşembe akşamı Gülbin ve Ece’yi ziyaret ettik. Gitmeden önce motive etmek adına “Zeynepcim biliyor musun, Ece daha çok küçük, yürümeyi, konuşmayı bile bilmiyor” dedim. Ve cevap aynen geldi:
-Merak etme anne, ben ona öğretirim.

Cuma akşamı kuzenimizin düğünündeydik. (fotoğraf çekmeyi akıl edebilseydim, çimlerde, parkta kuduruşunu, dans edenlere şaşkın şaşkın bakışını, gelin ve damadın ilk dansı esnasında havai fişek sandığı maytapları alkışlayışını belgeleyebilirdim) kısa süre sonra (aktiviteler bitince) düğünün rutininden sıkıldı tabii. Yüksek volümde bir müzik ve anlamsızca dans eden bir sürü insan. Çareyi babasının kucağında uyumakta buldu. (biz de bu sayede erkenden kaçtık :)

Cumartesi ise tam bir anne-kız günüydü. Minnoşuma bikini almaya gittiğimiz dükkandan 4 elbise ve 1 tişört alarak çıktık. (her şey yarı fiyatınaydı ama, hem seneye de giyebilir :) Sonra pizzacıda iki dilime yakın pizzayı afiyetle mideye indirdi bıdık.

Oradan kitapçıya geçtik. Uzun uzun kitapları inceledik. Sanki hepsi pek bi uyduruk geldi bana. Okul öncesi kitapları o kadar çok inceledim ve o kadar çok kitap aldım ki son iki senede, sanırım alınabilir olanları bitirdik. Boyama kitabı bile beğenemedim. Şekiller pek bi eciş bücüş, pek bi zevksizdi. Sonunda çizgi birleştirmeceli, şekil çizmeyi öğreten bir kitap alabildik. Bir de klasiklerden “kurt ile yedi keçi yavrusu” (Kurdun yavruları yediğini, anne keçinin kurdun karnını kesip yavruları çıkardıktan sonra karnına taş doldurduğunu ve sonra da itip dereye attığını evde okuduğumuz esnada hatırlayabildim. Ve spontane çeviri ile kurt yavruları gömleğinin içine saklamış, anne de kurt uyurken gelip yavruları gömleğinin içinden gizlice kurtarmış diye okuduk.)

Günün esas kopuşu ise, kitapçıda yüksek sesle Serdar Ortaç çalmaya başlayınca Zeynep’in
-Ver coşkuyu, ver coşkuyu!
demesi oldu, görevli kızlarla şaşkınlıktan ve gülmekten kendimizden geçtik.

Kitapçı sonrası ise kısaca, akşamüzeri uykusu, Mirkan –Berfin-park şeklinde özetlenebilir.
Pazar sabahı Emre ve Elif’le kahvaltı sonrası, Zeynep Elif’i esir aldı. Günün devamı ise yine baş başa oyun, kucuş kucuş uyku, tahtalı park ve akşam babaanne-dede...

Dönüşte aldığımız danette’yi eve gelince babasına ikram etti. Babiş yemek istemeyince de
- Yemezsen yeme!
diye tersledi adamı. (ve tabii ki babiş yaşadığı şokun etkisiyle yedi danette’sini :)

İki haftalık yayla arasından sonra gözlemlediğim en büyük gelişme konuşma becerisinde. Neyse, zaten, keşke, neredeyse, bence, yani, hakikaten, gerçekten vb. kalıpları cümle içinde doğru kullanıyor olması, sorularımıza evet hayır gibi tek kelimelik cevaplar verebilecekken yetinmeyip, uzun uzun cümleler kurması, kendi kendine şarkılar söylemesi konuşma işi artık tamamdır dedirtiyor bize. Bundan sonrası kelime dağarcığının genişlemesi…ben de artık anlar, anlamaz diye düşünmeden, basitleştirmeden, büyük adamla konuşur gibi konuşuyorum kızımla.

Haa unutmadan, bir de web sitesi uydurmuş kendine söyleyip duruyor:
Dabulyudabulyu zeynepkurdu nokta con

Ne diyeyim, Zeynep’li günler her geçen gün daha keyifli, daha eğlenceli oluyor...

Hiç yorum yok: