5 Ocak 2010 Salı

yeni yıla girerken...

Bu yıl nedense ailede hiç kimsede yeni yıl coşkusu yoktu. Aslında sağlık sıhhat ve iş durumlarım biraz daha rahat verseydi Zeynoş’umu ben havaya sokardım. O da ahaliyi peşinden sürüklerdi. (sıkıysa sürüklenmeyin!) Muhterem sultan’ın şahane yemekleri ile başladığımız yılbaşı gecesi Zeynoş’umun Berfin ve Mirkan ile kudurması, bizim tv’den ufak tefek nasiplenmemiz, çok saygıdeğer kocacığımın 22 gibi eve gidip yatışını mütakip, bizim de 23.30 da eve varmamız ve birkaç dakika içinde yatakla bütün olmamız ile sona erdi. Gece yarısı yıl değişirken Zeynoş’umla kucak kucağa masallar alemindeydik. Havai fişek ve havaya açılan ateş seslerini komşularımızın gürültüleri diye yorumlamak durumunda kaldım ne yazık ki. Onu da kucağıma alıp havai fişek izleme zevkini bizden çalan şehir magandalarını burada tekrar anmadan geçemeyeceğim.
yılbaşı yemeğini beklerken....

Yılbaşı ertesi üç günlük tatilimiz Sanem, Duru, bol bol park, market, ve bir ev ziyareti ile geçti. Bol bol Zeynep'in yeni kitaplarını okuduk. (İrem'in hediyesi üç boyutlu Kül Kedisi ki yine sansürlü anlattığım masallar grubunda, benim hediyem Tübitak yayınlarından Dinozor ve yapıştırmalı Cemile'ler)



favorimiz tahtalı park...



Bu arada önümüzdeki yıl için Sanem’le yeni yıla hep birlikte girme kararı aldık. Hem kızların yeni yıl kavramını daha iyi algılamaları hem de iki üç yıldır çocuklar (ve bizim tembelliklerimiz) nedeniyle sönük geçen yılbaşı akşamlarını biraz renklendirmek üzere. Belki küçük bir ağacı hep beraber süsleyerek ya da babalarına aldıkları hediyeleri beraber paketleyerek ortak bir şeyler de yapmış olurlar.

Şimdilerde kitaplarda ve televizyonda göre göre Zeynep kardanadam ve kartopu oynamaya sardırmış durumda. Adana’da kar bulup çocuğa göstermek ne mümkün. Şimdi Toroslara ya da Pozantı’ya kar yağmasını bekliyoruz, haftasonu kaçamağı yapıp karın tadını çıkaralım diye. Fikir Sanem’in de çok hoşuna gitti. Üstelik beraber daha keyifli olacağı da kesin. 2006 başında Kapadokya’ya giderken çay molası verdiğimiz küçük bir otelle görüştüm bile. (O zamanlar Zeynep’in Z’si yoktu, Durucuğum ise annesinin karnındaydı.)

Bu arada kızlar yavaş yavaş paralel oyundan birlikte oynamaya geçer oldular. Biri anne, biri çocuk oluyor ya da garson ile müşteri…Evde çığlık çığlığa koşturmalarını, oyun kurup bizi de dahil etme çabalarını (bazen odadan sepetlemelerini) seyretmek inanılmaz keyifli. Sonra bir de bakmışız, bizsiz birbirlerine misafir olmalar, yatıya kalmalar başlamış…

Duru’yu ilk gördüğüm, kucağıma aldığım günü dün gibi hatırlıyorum. Hamileyken neredeyse gün aşırı Duru ve Sanem’i görmeye gittiğimi, görmemiş anne hevesiyle Zeynep’e aldıklarımı Sanem’e gösterdiğimi…
Ve nihayetinde akşam birlikteyken ve hiçbir belirti yokken, gece doğum yaptığımı duyunca Sanem’in şaşkınlığı gözümün önünden gitmiyor.

Günler hatta yıllar inanılmaz bir hızla akıp gidiyor. Bir taraftan kuzucuklarımız sağlıkla, huzurla büyüyor, annelik her geçen gün daha zevkli ve keyifli oluyor diye düşünürken bir taraftan da bu günlerin geçip gittiğini ve bir daha geri gelmeyeceğini düşünmek tuhaf bir hüzün veriyor. Belki de anlamsız iş yoğunluğumuz nedeniyle doyasıya yaşayamadığımız günlerin burukluğudur hissettiğim.

Offf. Nerden nereye…Kısa ve keyifli bir yeni yıl yazısı yazayım diye başlamıştım, sonunu yine yakınmaya bağladım. Yakınacak bir şey de yok esasında. Tamamen tercih meselesi. Ya da mevcut düzeni yıkıp, yeni kararları / tercihleri uygulayacak cesaret meselesi…

Bu konu daha çok laf götürür. En iyisi herkese tüm sevdikleriyle sağlıklı, huzurlu ve mutlu yıllar dilemek…

İyi ki varsınız canım kızım, canım eşim ve tüm sevdiklerim…

Hiç yorum yok: