25 Ocak 2010 Pazartesi

Zeynepten İnciler -5


Nadiren mutfağa giren bendeniz, haftasonu Zeynoş'umun talebi üzerine ona gözleme yaparken, tuvalette ona yardımcı olan babası ile aralarında şöyle bir konuşma geçer:

- Babacım, babaannem senin annen di mi?
- Evet kızım.
- Şu mutfakta gözleme yapan kadın da benim annem !!!!!!

Ne diyeyim, tanıştığımıza memnun oldum...

19 Ocak 2010 Salı

Kitap fuarındaydık...

Haftalardır başlamasını dört gözle beklediğimiz kitap fuarına cumartesi nihayet gidebildik. Sanem ve Durucuğum da bizimleydi. İçimiz biraz buruk gittik gerçi, İremciğim öksürüğü nedeniyle bize katılamadı. Yine de en azından 3’te 2’yi sağlayabildi kızlar. 11’i biraz geçe orada olmamıza rağmen fuar müthiş kalabalıktı. Bu kadar okumaya meraklı bir millet olduğumuza nedense inanasım gelmiyor.)

Etrafta kitap olunca ben de kendimi kaybediyorum galiba. İçeriğini, dilini, kalitesini görmeden çocuk kitabı almak bana oldukça riskli geliyor. Bu yüzden daha önce incelemediğim (ya da güvenilir kaynaklardan referans almadığım) çocuk kitaplarını internetten almayı pek tercih etmiyorum. Sonra elime fırsat geçince de(bakınız Ankara’ya her gidişimde mutlaka uğradığım Dost Kitapevi maceralarım) ipin ucunu biraz kaçırıyorum galiba.

Kendimize tek bir kitap bile bakamadan, o kalabalıkta hem kızlar için kitap incelemeye hem de kızları gözden kaybetmemeye çalışarak oldukça yorucu ama yine de çok keyifli iki saat geçirdik.

Sonuç: Harika kitaplar aldık !!!!

En çok İş Bankası Kültür Yayınlarının kitaplarına bayıldım. Renkler, resimler, baskı kalitesi ve dili bence çok çok güzel. Buradan Zeynep’in seçtikleri Şehir Faresi ile Kır Faresi ve Kurbağalar oldu. Ayaküstü, yalandan inceleme fırsatı bulduğum yayınevinin diğer kitaplarını daha sonra kitapyurdundan almaya karar verdim.





Tabii bir de Tübitak yayınları var. Daha önce renkler, şekiller, sayılar vb. mavi serinin neredeyse tamamını okumuş, aktivitelerini Zeynep’le birlikte yapmıştık. Şimdi daha önce inceleme fırsatı bulamadığım bir üst seriden kitaplar aldık.

Atma Kullan, Dört Element, Nasıl Hareket Ederiz?, Ne Neden Yapılmıştır?

Belki henüz bu kitaplar için biraz erken, ama olsun. Daha önce almış olduğumuz aynı seriden Duyularımız şu aralar ilgisini çekiyor mesela. Teker teker bunları da ortaya çıkarıp ilgisine göre devam etmeyi düşünüyorum.

İki de nokta birleştirmece kitabı aldık. Doğa ve Deniz Kıyısı
Şimdilik Zeynep sadece otuza kadar sayıları tanıdığından bu kitap da bir süre daha stokta bekleyecekler arasına katılıyor.

Bir de Bu Yayınevi’nin Kavramlar serisini aldık. Eve gider gitmez Zeynoş hemen başladı bu kitaplardaki faaliyetlere.

Kitaplar dışında bir set de İngilizce kelime öğreten resimli kartlardan aldık. Önce meyveler, sebzeler, sonra eylemler, meslekler diye seçtiğimiz grupları alalım derken (adamcağız baktı kandırması kolay potansiyel müşterileriz) 12 konu başlığında tüm seti alıverdik. (ama böylesi tek tek almaktan daha hesaplı oldu :)

Bu kadar kitaba, (kağıda) karşılık, Tema’nın standından rozet ve meşe palamutları almadan geçemezdik. Hep beraber apartmanımızın bahçesine dikmeyi düşünüyoruz ağaçlarımızı. (Nasıl çimlendirip, fidan haline getireceğimizi stantdaki vakıf gönüllüsü teyzeden öğrendik.)

Bir sürü kitap ve guruldayan midelerimizle, ağzımız kulaklarımızda çıktık fuardan. Zeynoş çıkışta biraz mızıldandıysa da Roka’ya varıp Saygın abisi ile sohbete başlayınca keyfi yerine geldi. Sonrası da kızlar tarafından mideye indirilen hamsiler…Evde sayfa sayfa incelen kitaplar, kes yapıştır aktiviteler…

Haftasonlarını çok seviyorum çoook!

5 Ocak 2010 Salı

Zeynepten İnciler - 4

Haftasonu birlikte oyun oynarken, dışarıdan sanki birşey bir yerlere sürtüyormuş ya da zorluyormuş gibi takır tukur, sesler geliyordu. Ben de kendi kendime "bu ses de ne acaba" diye söylenirken Zeynoş'umun cevabı müthişti.

- Belki komşularımızdan biri havuç yiyordur annecim !!!

yeni yıla girerken...

Bu yıl nedense ailede hiç kimsede yeni yıl coşkusu yoktu. Aslında sağlık sıhhat ve iş durumlarım biraz daha rahat verseydi Zeynoş’umu ben havaya sokardım. O da ahaliyi peşinden sürüklerdi. (sıkıysa sürüklenmeyin!) Muhterem sultan’ın şahane yemekleri ile başladığımız yılbaşı gecesi Zeynoş’umun Berfin ve Mirkan ile kudurması, bizim tv’den ufak tefek nasiplenmemiz, çok saygıdeğer kocacığımın 22 gibi eve gidip yatışını mütakip, bizim de 23.30 da eve varmamız ve birkaç dakika içinde yatakla bütün olmamız ile sona erdi. Gece yarısı yıl değişirken Zeynoş’umla kucak kucağa masallar alemindeydik. Havai fişek ve havaya açılan ateş seslerini komşularımızın gürültüleri diye yorumlamak durumunda kaldım ne yazık ki. Onu da kucağıma alıp havai fişek izleme zevkini bizden çalan şehir magandalarını burada tekrar anmadan geçemeyeceğim.
yılbaşı yemeğini beklerken....

Yılbaşı ertesi üç günlük tatilimiz Sanem, Duru, bol bol park, market, ve bir ev ziyareti ile geçti. Bol bol Zeynep'in yeni kitaplarını okuduk. (İrem'in hediyesi üç boyutlu Kül Kedisi ki yine sansürlü anlattığım masallar grubunda, benim hediyem Tübitak yayınlarından Dinozor ve yapıştırmalı Cemile'ler)



favorimiz tahtalı park...



Bu arada önümüzdeki yıl için Sanem’le yeni yıla hep birlikte girme kararı aldık. Hem kızların yeni yıl kavramını daha iyi algılamaları hem de iki üç yıldır çocuklar (ve bizim tembelliklerimiz) nedeniyle sönük geçen yılbaşı akşamlarını biraz renklendirmek üzere. Belki küçük bir ağacı hep beraber süsleyerek ya da babalarına aldıkları hediyeleri beraber paketleyerek ortak bir şeyler de yapmış olurlar.

Şimdilerde kitaplarda ve televizyonda göre göre Zeynep kardanadam ve kartopu oynamaya sardırmış durumda. Adana’da kar bulup çocuğa göstermek ne mümkün. Şimdi Toroslara ya da Pozantı’ya kar yağmasını bekliyoruz, haftasonu kaçamağı yapıp karın tadını çıkaralım diye. Fikir Sanem’in de çok hoşuna gitti. Üstelik beraber daha keyifli olacağı da kesin. 2006 başında Kapadokya’ya giderken çay molası verdiğimiz küçük bir otelle görüştüm bile. (O zamanlar Zeynep’in Z’si yoktu, Durucuğum ise annesinin karnındaydı.)

Bu arada kızlar yavaş yavaş paralel oyundan birlikte oynamaya geçer oldular. Biri anne, biri çocuk oluyor ya da garson ile müşteri…Evde çığlık çığlığa koşturmalarını, oyun kurup bizi de dahil etme çabalarını (bazen odadan sepetlemelerini) seyretmek inanılmaz keyifli. Sonra bir de bakmışız, bizsiz birbirlerine misafir olmalar, yatıya kalmalar başlamış…

Duru’yu ilk gördüğüm, kucağıma aldığım günü dün gibi hatırlıyorum. Hamileyken neredeyse gün aşırı Duru ve Sanem’i görmeye gittiğimi, görmemiş anne hevesiyle Zeynep’e aldıklarımı Sanem’e gösterdiğimi…
Ve nihayetinde akşam birlikteyken ve hiçbir belirti yokken, gece doğum yaptığımı duyunca Sanem’in şaşkınlığı gözümün önünden gitmiyor.

Günler hatta yıllar inanılmaz bir hızla akıp gidiyor. Bir taraftan kuzucuklarımız sağlıkla, huzurla büyüyor, annelik her geçen gün daha zevkli ve keyifli oluyor diye düşünürken bir taraftan da bu günlerin geçip gittiğini ve bir daha geri gelmeyeceğini düşünmek tuhaf bir hüzün veriyor. Belki de anlamsız iş yoğunluğumuz nedeniyle doyasıya yaşayamadığımız günlerin burukluğudur hissettiğim.

Offf. Nerden nereye…Kısa ve keyifli bir yeni yıl yazısı yazayım diye başlamıştım, sonunu yine yakınmaya bağladım. Yakınacak bir şey de yok esasında. Tamamen tercih meselesi. Ya da mevcut düzeni yıkıp, yeni kararları / tercihleri uygulayacak cesaret meselesi…

Bu konu daha çok laf götürür. En iyisi herkese tüm sevdikleriyle sağlıklı, huzurlu ve mutlu yıllar dilemek…

İyi ki varsınız canım kızım, canım eşim ve tüm sevdiklerim…