30 Nisan 2009 Perşembe

2 yaş sendromu

şu iki yaş sendromu ne acayip bişey…erken ergenlik diye de geçiyormuş. şimdi bu kadar uğraşıyorsak bundan on sene sonra neler yaşarız düşünemiyorum.
tamam, artık sen de bir bireysin, tercihlerin, becerilerin ve fikirlerin var. ama bu kadar da negatif olunmaz ki kardeşim...


- Zeynep bugün neler yedin
- Yemedim !!!

- Parka gidelim mi?
- Gitmeyelim!
- Tamam, sen bilirsin, istemiyorsan gitmeyiz.
- Gideriz!

- Aaa baksana ne kadar güzel bir resim
- Bakmam, güzel değil!!!

- Zeynepcim yemeğini yemediğin zaman büyüyemeyeceksin diye üzülüyorum.
- Üzülmüyosun!!!

- Zeynep resim yapmaya ne dersin?
- Ne demem!!!

gerçi hep lafta bu negatiflikler, dikkatini dağıtıp, biraz sabırla yola getirmek mümkün olabiliyor. ama bazen de “pes yani” demekten kendimi alamıyorum. acaba anti depresana mı başlasak.

24 Nisan 2009 Cuma

baba beni okula gönder...

bir yaşıma daha girdim!!!

dün cnntürk'de beyazıt öztürk ile meral okay'ın programı "nasıl yani" de anjelika akbar konuktu ve piyano çalıyordu. hemen zeynebi çağırıp, bak ne kadar güzel piyano çalıyor diye göstermek istedim. pek ilgisini çekmedi diyebilirim. piyano ile ilgilenmek yerine stüdyonun bir köşesine konmuş, fonda görünen maketi gösterip
- baba beni okula götür!
dedi. annem ve ben koptuk tabii...böylece ergenekon 12. dalganın gözden kaçan son zanlısı da kendini elevermiş oldu...

22 Nisan 2009 Çarşamba

küçük prenses...





işte bir ilk daha! tiyatroya gidiyoruz.

günlerdir küçük prense gitme aşkıyla yanan zeynep kuzusu, (ne olduğunu bilmese de gidilen bir yer olması istemesi için yeterli) duru ve sanemle pazar sabahı düştük yola. daha binaya girer girmez suratı asıldı bizimkinin. sağa sola koşturup bar bar bağıran onlarca velet gözünü korkuttu sanırım. salona erken girmemiz, oyun başlamadan önce yaklaşık 5-10 dakika içeride beklememiz de tuzu biberi oldu. gidelim diye tutturup ağlamaya başladı. "ışıklar kapanacak, müzik başlayıp küçük prens gelecek, gelsin sonra gideriz" dememle biraz yatıştı gibi desemde pek de ikna olmadı. neyse, beklenen an gelip oyun başlayınca "işimiz bittiii, artık gidebiliriiiiz" son nokta oldu ve çıktık salondan. bahçede çubuk kraker yiyip dolaşarak duru ve sanemi bekledik.
ilk tiyatro meceramız böylece hüsranla sonuçlanmış oldu. bir daha ki sefere kostümlü ve daha renkli bir oyun olan "küçük kara balık" ile sahnelere dönmeyi planlıyoruz.
gerçi bilinmez belki zeynep de babası gibi anti tiyatrocu bir sinemaseverdir özünde...

13 Nisan 2009 Pazartesi

Şimdi okullu olduk...

Uzun zamandır aklımda olan ama bir türlü harekete geçemediğim bir konuydu kreş. Zeynebin bellediğinden başkasını yememe huyunun had safhaya varması ile yayla sezonu öncesi babaannesini rahatlatma adına tekrar arayışa geçtik. Çok fazla araştırıp zaman ve heves kaybetmektense yaşayarak öğrenme yolunu seçtim. Cumartesi Zeyneple birlikte çat kapı Güleç Akademi'ye gittik. Okulu gezdik, öğretmenler ve okul müdürü ile tanıştık ve prensipte anlaştık.

vee 8 Nisan Çarşamba sabahı erkenden okula vardık. Okulu tekrar gezmek ve top havuzuna atlamak hevesiyle öğretmeninin elinden tutup tıpış tıpış gitti bizimkisi. Bir saat kadar müdür odasından izledim, gayet rahat keyfi yerinde bir şekilde oynadı öğretmeniyle.

Yanında aile büyükleri olmadan ilk yarım gününü geçirdi o gün. Öğleden sonra babaanne dedesi keyfinin yerinde olduğunu, eğlendiğini ve okulu “biyendiğini” ağzından alınca içimiz rahatladı. Duygu öğretmeni pek sevmiş, kahvaltı mönüsünü beğenmeyince “ufumba” istemiş. Öğlen de barbunya yerine pilavını yemiş.

Cuma sabahı da bir hevesle gitti okuluna, ben ayrıldıktan sonra aklına düşünce kendi tabiriyle “biraz ağlamış ama azıcık!” Öğleden sonra yine dedesi almıştı kuzuyu, eve varınca arabadan inmek istememiş, “dede beni arabayla gezdir” deyince, babaanne dede Zeynep kısa bir Adana turu yapmışlar, dönüşte uyumuş tabii ki.

Bu arada bir de o gün bugündür bir iştah artışı söz konusu…okulda bir şey yemiyor da acısını evde mi çıkarıyor dedik. Baktık karnı tokken bile sevdiği bir şey buldu mu hiç affetmiyor. Çok koşturup yorulmasına veriyoruz şimdilik. Bakalım daha ne kadar devam edecek…


Kuzucuğumun ilk karnesi de yanda...

Not: 9 nisan Perşembe günü tuvalete yapılan ilk kaka tüm adana’da törenlerle kutlandı. Devamı henüz gelmese de kaydetmeğe değer bir gün…



1 Nisan 2009 Çarşamba

ben küçükken...

- ben küçükken yıldız diyemoodum
- ne diyordun kızım
- dızın!!

- ben küçükken ayakkabı diyemoodum
- ne diyordun kızım
- adiguff !!

- ben küçükken zeynep diyemoodum
- ne diyordun kızım
- sermet :))

bisiklet ve kutup yıldızı


30 mart itibariyle küçük hanım: 3 tekerlekli bisiklete binmeyi ve kutup yıldızını öğrenmiş bulunmaktadır. Her ne kadar “bana en parlak yıldızın adını söyler misin” dediğimde kutup kelimesini unutup “unuttum, yııdıjı unuttum” dese de sonunda düşüne düşüne “tukup ve kuput” sonrası doğruyu bulabiliyor.
Bir de bugün sabah evden çıktığımızda yoğun sisi görüp, “kayanlık, hava kayanlık oomuş” dedi bıcırık. Ben de “kızım bu sis, bulutlar bugün aşağıya inmişler, bulutlar aşağıya inince adına sis denir dedim”
“tis, ve tisis” den sonra sisi de öğrenmiş oldu. Heyecanla babaannesine “dışarıda sis var, balkondan bakalım diye” atladı. Bilemezdi ki o sis babasını 4 saat havaalanında bekletip canından bezdirecek.